Kesin İnançlılar: Eric Hoffer

Lisans düzeyinde öğrencilerin araştırma, inceleme ve toplumu   sorgulamaya ilgilerini çekmek için iyi bir eser. Başlangıç düzeyinde okunabilir. Akademisyen olmayan Hoffer ömrünün çoğunu hamallık, madencilik vb işlerde çalışarak geçirmiş ama her zaman gözlemlemiş ve okumuştur. Anlaşılır bir dil kullanmıştır. İncelediği meseleleri teoriler veya kavramlarla açıklamak yerine gözlemleri etrafında resmetmeye çalışmış. Elbette bu durum akademi çevrelerinde hoş karşılanmıyor. Ancak böyle olması Hoffer’ ın çalışmasının değerini düşürmüyor.

Toplumun nasıl gözlemleneceği, insan davranışının incelenmesi, grup motivasyonlarının altında nelerin yattığı bu eserin inceleme alanındadır. Sorgulayıcı bir vatandaşın harika çalışması… Okumaya değer.

Küçük boy bir kitap ve okunması kolaydır. İleri düzeylerde okumalar yapan kişiler eserde bazı teorik çelişkiler görebilir. Ancak bu, çalışmanın değerini düşürmez. İnsanın nasıl bir varlık olduğunu merak eden kimseler için iyi bir başlangıç eseri olabilir. 

Kesin İnançlılar: Eric Hoffer

Lisans düzeyinde öğrencilerin araştırma, inceleme ve toplumu   sorgulamaya ilgilerini çekmek için iyi bir eser. Başlangıç düzeyinde okunabilir. Akademisyen olmayan Hoffer ömrünün çoğunu hamallık, madencilik vb işlerde çalışarak geçirmiş ama her zaman gözlemlemiş ve okumuştur. Anlaşılır bir dil kullanmıştır. İncelediği meseleleri teoriler veya kavramlarla açıklamak yerine gözlemleri etrafında resmetmeye çalışmış. Elbette bu durum akademi çevrelerinde hoş karşılanmıyor. Ancak böyle olması Hoffer’ ın çalışmasının değerini düşürmüyor.

Toplumun nasıl gözlemleneceği, insan davranışının incelenmesi, grup motivasyonlarının altında nelerin yattığı bu eserin inceleme alanındadır. Sorgulayıcı bir vatandaşın harika çalışması… Okumaya değer.

Küçük boy bir kitap ve okunması kolaydır. İleri düzeylerde okumalar yapan kişiler eserde bazı teorik çelişkiler görebilir. Ancak bu, çalışmanın değerini düşürmez. İnsanın nasıl bir varlık olduğunu merak eden kimseler için iyi bir başlangıç eseri olabilir. 

İnsanın Anlam Arayışı: Viktor E. Frankl

Bu kitap psikolojide alternatif tedavi yollarından biri olan logoterapiye önemli katkıları olan Dr. Frankl tarafından yazıldı. Meşhur Nazi kampı Auschwitz’ de geçirdiği yıllardaki deneyimlerine genişçe yer verdiği eser aynı zamanda teknik terapi bilgilerini de içeriyor. Bunun yanında dil gayet sade ve anlaşılır. Her düzeyden okuyucuya hitap ediyor.

Doktor Nazi kamplarında bile ancak “hayatına anlam yükleyenlerin” yaşamlarını devam ettirebildiğini tespit etmiştir. Ona göre ilaçla yapılan tedavilerin geneli gereksizdir. Bir insan psişik sorunlar yaşıyorsa temel neden mutsuz olması ve hayatının bir anlamının olmamasıdır. Yazar, işsizlik, uyuşturucu, boşanma, intihar girişimi gibi örneklerden hareketle insanın asıl krizi varoluşsal anlam boşluğuyla yaşadığını dile getiriyor. Bazı klinik vakaları anlatması kitabın okunuşunu kolaylaştırıyor. Elbette psikolojinin ilaç tedavisi ve klasik terapilerini tamamen reddetmiyor. Ancak bunların hayatına anlam yükleyememiş, mutlu olmayan bireylere çare olamayacağını ileri sürüyor.

Dr. Franlk insanın anlam krizinin modern yaşamla derinleştiğini söylüyor. Ona göre insanın yalnızlaşması ve dertleşeceği, nasihat alacağı, hayatı anlamlı kılacak yakın ilişkileri sürdüreceği çevresinin kızla değişmesi boşluğa düşmesinin bir nedenidir. Terapistin bu boşluğu doldurması konusunda hastaya yardımcı olması gerekir.

İnsanın Anlam Arayışı: Viktor E. Frankl

Bu kitap psikolojide alternatif tedavi yollarından biri olan logoterapiye önemli katkıları olan Dr. Frankl tarafından yazıldı. Meşhur Nazi kampı Auschwitz’ de geçirdiği yıllardaki deneyimlerine genişçe yer verdiği eser aynı zamanda teknik terapi bilgilerini de içeriyor. Bunun yanında dil gayet sade ve anlaşılır. Her düzeyden okuyucuya hitap ediyor.

Doktor Nazi kamplarında bile ancak “hayatına anlam yükleyenlerin” yaşamlarını devam ettirebildiğini tespit etmiştir. Ona göre ilaçla yapılan tedavilerin geneli gereksizdir. Bir insan psişik sorunlar yaşıyorsa temel neden mutsuz olması ve hayatının bir anlamının olmamasıdır. Yazar, işsizlik, uyuşturucu, boşanma, intihar girişimi gibi örneklerden hareketle insanın asıl krizi varoluşsal anlam boşluğuyla yaşadığını dile getiriyor. Bazı klinik vakaları anlatması kitabın okunuşunu kolaylaştırıyor. Elbette psikolojinin ilaç tedavisi ve klasik terapilerini tamamen reddetmiyor. Ancak bunların hayatına anlam yükleyememiş, mutlu olmayan bireylere çare olamayacağını ileri sürüyor.

Dr. Franlk insanın anlam krizinin modern yaşamla derinleştiğini söylüyor. Ona göre insanın yalnızlaşması ve dertleşeceği, nasihat alacağı, hayatı anlamlı kılacak yakın ilişkileri sürdüreceği çevresinin kızla değişmesi boşluğa düşmesinin bir nedenidir. Terapistin bu boşluğu doldurması konusunda hastaya yardımcı olması gerekir.

Zeytindağı: Falih Rıfkı Atay

Zeytindağı Falih Rıfkı’nın I. Dünya Savaşı sırasında Cemal Paşa’nın emirsubayılığını yaptığı Filistin ve Suriye cephesindeiki anılarını içermektedir. Dili zaman zaman Osmanlıcaya kaysa da lisans ve üstü biraz, kitaba aşina herkesin okuyabileceği bir kitap. Edebi açıdan mükemmel. Bir dilin başarılı şekilde kullanıldığında insana nasıl haz vereceğini bu eserde bulabilirsiniz.

Eser ayrıca Osmanlı nasıl yıkıldı? Sorusunun cevabını vermektedir. Yazar iyi bir gözlemle İstanbul bürokrasisi, Anadolu, Suriye ve Filistin ahvalini resmetmiştir. Osmanlının Arap coğrafyasıyla ilişkisini özetlerken, “Floransa ne kadar bizim değilse Kudüs de o kadar bizim değildir? Halep’ten aşağı ne Türk kağıdı (emir) ne Türk ne de Türkçe geçmiştir. Burada (dört yüzyıl) bir kiracı, bir turist gibi gezdik” ifadelerini kullanır. Bu tespitlerini somut hikayelerle zenginleştirir.

Atay, kitapta bedevi Araplarla diyalogları, halkın çektiği kıtlık, savaş anıları ve Enver-Cemal-Talat Paşalara dair görüşleriyle Osmanlı son yıllarını anlamamızı kolaylaştırıyor. Biyografi, tarih, edebiyat içiçe.

 

Zeytindağı: Falih Rıfkı Atay

Zeytindağı Falih Rıfkı’nın I. Dünya Savaşı sırasında Cemal Paşa’nın emirsubayılığını yaptığı Filistin ve Suriye cephesindeiki anılarını içermektedir. Dili zaman zaman Osmanlıcaya kaysa da lisans ve üstü biraz, kitaba aşina herkesin okuyabileceği bir kitap. Edebi açıdan mükemmel. Bir dilin başarılı şekilde kullanıldığında insana nasıl haz vereceğini bu eserde bulabilirsiniz.

Eser ayrıca Osmanlı nasıl yıkıldı? Sorusunun cevabını vermektedir. Yazar iyi bir gözlemle İstanbul bürokrasisi, Anadolu, Suriye ve Filistin ahvalini resmetmiştir. Osmanlının Arap coğrafyasıyla ilişkisini özetlerken, “Floransa ne kadar bizim değilse Kudüs de o kadar bizim değildir? Halep’ten aşağı ne Türk kağıdı (emir) ne Türk ne de Türkçe geçmiştir. Burada (dört yüzyıl) bir kiracı, bir turist gibi gezdik” ifadelerini kullanır. Bu tespitlerini somut hikayelerle zenginleştirir.

Atay, kitapta bedevi Araplarla diyalogları, halkın çektiği kıtlık, savaş anıları ve Enver-Cemal-Talat Paşalara dair görüşleriyle Osmanlı son yıllarını anlamamızı kolaylaştırıyor. Biyografi, tarih, edebiyat içiçe.

 

Karakter Aşınması

Sennett çağımızın üretken sosyolog düşünürlerinden birisi. Modern insanın krizi ve yaşam tarzı üzerine çok sayıda esere imza attı. Karakter Aşınması da Türkçe ve birçok dilde defalarca yayınlandı. Yaşadığımız hayatı anlamak için iyi bir rehber.

Neden dostluklar bozuldu, arkadaşlıklar önemsizleşti, aile önemini kaybediyor, gelenekler niçin bozuluyor?”

gibi soruları sormayı seviyorsanız bu kitap size iyi bir arkadaş olabilir. Sennett yeni iş hayatının ve piyasa değerlerinin insanları hızlı bir yaşama yönlendirdiğini söylüyor. Dolayısıyla da değerler, dostluklar, uzun süreli ilişkiler anlamını kaybederken gelişi güzel ve üzerinde düşünülmemiş bir yaşam tarzı yaygınlaşıyor. Bu yaşam tarzı din, gelenek, aileyi etkilediği gibi bireylerin de karakterlerini etkilemekte. En nihayet “Yeni Kapitalizm” bireyin karakterini aşındırmakta.

Eserin dili ağır değil. Ancak yine de belirli bir sosyoloji birikimiyle beraber okunduğunda güncel yaşamı anlamamızı kolaylaştıracaktır.

Karakter Aşınması

Sennett çağımızın üretken sosyolog düşünürlerinden birisi. Modern insanın krizi ve yaşam tarzı üzerine çok sayıda esere imza attı. Karakter Aşınması da Türkçe ve birçok dilde defalarca yayınlandı. Yaşadığımız hayatı anlamak için iyi bir rehber.

Neden dostluklar bozuldu, arkadaşlıklar önemsizleşti, aile önemini kaybediyor, gelenekler niçin bozuluyor?”

gibi soruları sormayı seviyorsanız bu kitap size iyi bir arkadaş olabilir. Sennett yeni iş hayatının ve piyasa değerlerinin insanları hızlı bir yaşama yönlendirdiğini söylüyor. Dolayısıyla da değerler, dostluklar, uzun süreli ilişkiler anlamını kaybederken gelişi güzel ve üzerinde düşünülmemiş bir yaşam tarzı yaygınlaşıyor. Bu yaşam tarzı din, gelenek, aileyi etkilediği gibi bireylerin de karakterlerini etkilemekte. En nihayet “Yeni Kapitalizm” bireyin karakterini aşındırmakta.

Eserin dili ağır değil. Ancak yine de belirli bir sosyoloji birikimiyle beraber okunduğunda güncel yaşamı anlamamızı kolaylaştıracaktır.

Rafet Elçi- Ahrar

“Kimse kendisi hakkında yanılmadan varlık

hakkında yanılmaz. Ben’liğini merkeze koyan

 her şeyi buna göre yanlış algılar.”

Ahrar, yakın dönem edebiyatımızın çok okunan romanları arasında gösterilir. Yaklaşık 650 sayfalık bu eser Timur, Yıldırım Beyazid, Uluğ Bey, Mirza Şahruh Bey, Ubeydullah Ahrar, Öge Begüm Sultan, Sevgi Hanım ve daha birçok karakter üzerinde döner. Dönemin kültürü ve tarihsel hadiseleri yer yer ayrıntıya inilerek anlatılır.

Aşk, tarih, edebiyat, entrika ve biraz da tasavvuf dolu bir eser. Son bölümlerde tasavvufa kayarken, bütününe bakıldığında din ağırlıklı olmadığı görülür. Timur’un karakteri ve yaşamı üzerinden dönemin aşkları ve edebi zevkleri tatmin edici bir şekilde verilir. Yer yer sosyolojik ve psikolojik tahlilleriyle derinleşmektedir. Bu da eserin edebi yönünü güçlendirirken, bir tarih hikâyesi dinliyor algısına kapılmanızı engeller.

Türklerin Araplarla ilk ilişkileri ve İslamlaşma süreciyle ilgili tahliller de okuyucuya zenginlik katacak türden.

Arka kapak yazılarının abartıları bu eserde de görülür. Elbette bu roman için düşünce semalarını alt üst edecek bir şaheser diyemeyiz. Ancak okumaya değer bir roman olduğu açıktır.

Not: KIZÇEV kütüphanesinden ulaşabilirsiniz.

Rafet Elçi- Ahrar

“Kimse kendisi hakkında yanılmadan varlık

hakkında yanılmaz. Ben’liğini merkeze koyan

 her şeyi buna göre yanlış algılar.”

Ahrar, yakın dönem edebiyatımızın çok okunan romanları arasında gösterilir. Yaklaşık 650 sayfalık bu eser Timur, Yıldırım Beyazid, Uluğ Bey, Mirza Şahruh Bey, Ubeydullah Ahrar, Öge Begüm Sultan, Sevgi Hanım ve daha birçok karakter üzerinde döner. Dönemin kültürü ve tarihsel hadiseleri yer yer ayrıntıya inilerek anlatılır.

Aşk, tarih, edebiyat, entrika ve biraz da tasavvuf dolu bir eser. Son bölümlerde tasavvufa kayarken, bütününe bakıldığında din ağırlıklı olmadığı görülür. Timur’un karakteri ve yaşamı üzerinden dönemin aşkları ve edebi zevkleri tatmin edici bir şekilde verilir. Yer yer sosyolojik ve psikolojik tahlilleriyle derinleşmektedir. Bu da eserin edebi yönünü güçlendirirken, bir tarih hikâyesi dinliyor algısına kapılmanızı engeller.

Türklerin Araplarla ilk ilişkileri ve İslamlaşma süreciyle ilgili tahliller de okuyucuya zenginlik katacak türden.

Arka kapak yazılarının abartıları bu eserde de görülür. Elbette bu roman için düşünce semalarını alt üst edecek bir şaheser diyemeyiz. Ancak okumaya değer bir roman olduğu açıktır.

Not: KIZÇEV kütüphanesinden ulaşabilirsiniz.

Carl Gustav Jung- Keşfedilmemiş Benlik

“Biz insanın efendi olduğunu iddia ediyoruz. Ancak alelade insanın gücü hayaldir. Biz yarattığımız aletlerin ve silahların kölesi olduk. Ruhsal ve ahlaki özgürlüğümüz kaosa kurban gitti. Başarıları ve biriktirdiği mallar insanı büyük yapmaz. Bilakis bunlar insanı küçültme potansiyeli de taşır.”

Jung psikolojinin önemli teorisyenlerinden. Çok sayıda referans eseri içerisinde “Keşfedilmemiş Benlik” bir kitapçık gibi görülebilir (98 sayfa). Dili ağır olmayan eserin konusu da gündelik yaşamdan alınmış. Teknik ve akademik konulara genelde girilmemiş.

Kitabın ilk 33 sayfasını okuyup hala bırakmamışsanız sizi birey, devlet ve toplum üzerine harika tahliller beklediğinden emin olabilirsiniz. Modern bireyin çelişkilerini ve çıkmazlarını konu edinmiş. Bireyselleşen toplumumuzda nasıl oluyor da birey hala bu yönünü geliştiremiyor? Devlet, din, toplum ve hatta bilim bireyin benliğini keşfetmesini nasıl engelliyor? Bireyin kendini tanıması, anlaması ve bu çabasının önemi üzerine ufuk açıcı bir kitap.

Bireyin ahlaki gelişimi neden önemlidir? Günümüzde sıklıkla sorduğumuz sorulardan birisi toplumumuzun ahlakının neden bozulduğu sorusudur. Jung’ a göre yanıtlarsak ne cemiyet ne devletler ne de dinler ahlaki birey olmak için gerekli ilk şart olan karakteri sağlam bireylerin yetişmesini istemiyor. Hemen hepsi kendisini taklit edecek bireyler, vatandaşlar, müritler istiyor. Sonuç olarak iradesi sağlam ve sorumluluk bilinci yüksek bireyler azınlıkta kalıyor.

Carl Gustav Jung- Keşfedilmemiş Benlik

“Biz insanın efendi olduğunu iddia ediyoruz. Ancak alelade insanın gücü hayaldir. Biz yarattığımız aletlerin ve silahların kölesi olduk. Ruhsal ve ahlaki özgürlüğümüz kaosa kurban gitti. Başarıları ve biriktirdiği mallar insanı büyük yapmaz. Bilakis bunlar insanı küçültme potansiyeli de taşır.”

Jung psikolojinin önemli teorisyenlerinden. Çok sayıda referans eseri içerisinde “Keşfedilmemiş Benlik” bir kitapçık gibi görülebilir (98 sayfa). Dili ağır olmayan eserin konusu da gündelik yaşamdan alınmış. Teknik ve akademik konulara genelde girilmemiş.

Kitabın ilk 33 sayfasını okuyup hala bırakmamışsanız sizi birey, devlet ve toplum üzerine harika tahliller beklediğinden emin olabilirsiniz. Modern bireyin çelişkilerini ve çıkmazlarını konu edinmiş. Bireyselleşen toplumumuzda nasıl oluyor da birey hala bu yönünü geliştiremiyor? Devlet, din, toplum ve hatta bilim bireyin benliğini keşfetmesini nasıl engelliyor? Bireyin kendini tanıması, anlaması ve bu çabasının önemi üzerine ufuk açıcı bir kitap.

Bireyin ahlaki gelişimi neden önemlidir? Günümüzde sıklıkla sorduğumuz sorulardan birisi toplumumuzun ahlakının neden bozulduğu sorusudur. Jung’ a göre yanıtlarsak ne cemiyet ne devletler ne de dinler ahlaki birey olmak için gerekli ilk şart olan karakteri sağlam bireylerin yetişmesini istemiyor. Hemen hepsi kendisini taklit edecek bireyler, vatandaşlar, müritler istiyor. Sonuç olarak iradesi sağlam ve sorumluluk bilinci yüksek bireyler azınlıkta kalıyor.

Gün Olur Asra Bedel: Cengiz Aytmatov

Aytmatov Türk ve Dünya edebiyatının en önemli isimlerinden biri. Eserleri 176 dünya diline çevrildi. Ömrünün çoğunu komünist Rusya’da (SSCB) geçirdi. 1980’lerde devlet başkanı danışmanlığı yaptı. Ancak baskıcı sistemin enfes tasvirlerini yapmaktan geri durmamıştır. Onu bir aydın-entelektüel yapan da bu cesaretidir.

Gün Olur Asra Bedel, Dünya edebiyatının seçkin romanlarından biridir. Burada hikâye 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, bir gazi olan Yedigey karakteri üzerinden aktarılmıştır. Kazakistan bozkırlarında küçük bir tren istasyonu ve 6-7 evden oluşan bir köyde yaşananlar güçlü psişik-sosyolojik tahlillerle okuyucuya sunulmuş. Hikâye istasyonun en deneyimlisi Kazangap’ın cenaze gününü anlatıyor görünse de ana kahraman Yedigey’in hayat hikâyesi ekseninde dönüyor. Ancak bu sadece işin görünen yüzüdür. Asıl vurgulanan komünist baskıcı sistemin insanları nasıl dönüştürdüğüdür.

Roman düşünce hayatımıza kattığı “Mankurtlaşma” kavramıyla da epey şöhret kazanmıştır. İlginç olan komünist Rusya’da, hem de Stalin döneminde Marks’ın yabancılaşma teorisinin nasıl tersine çevrildiğini görmektir. Romanda anlatılan Nayman Ana Efsanesinde, oğlunun esir alınıp işkenceyle geçmişi unutturulmuş ananın oğlu tarafından öldürülmesi anlatılıyor. Savaşçı oğul işkenceyle mankurtlaştırılarak annesini tanımaz hale getirilirken devlet eğitiminden geçen bazı karakterlerin de başka bir şekilde kendi kültürüne ve ailesine yabancılaştırılması örnekleri esere serpiştirilmiştir. Yazar romanda sistemin yanlışlarını geçici dönemlere ve bazı işgüzar memurların marifetine bağlıyor görünmekle beraber özellikle eğitim sisteminin insanları nasıl mankurtlaştırdığına odaklanmamızı ister. Kendi babası da Stalin’in “temizlik” harekâtı sırasında öldürülen Aytmatov bu romanla adeta kendi hikâyesini de anlatmıştır.

Dili oldukça akıcı, hikâye sürükleyici, edebi açıdan doyurucu bir eser. Henüz Aytmatov ile tanışmayanlar için iyi bir başlangıç olabilir.

Not: Bu kitabı KIZÇEV Kütüphaneden bulabilirsiniz.

Gün Olur Asra Bedel: Cengiz Aytmatov

Aytmatov Türk ve Dünya edebiyatının en önemli isimlerinden biri. Eserleri 176 dünya diline çevrildi. Ömrünün çoğunu komünist Rusya’da (SSCB) geçirdi. 1980’lerde devlet başkanı danışmanlığı yaptı. Ancak baskıcı sistemin enfes tasvirlerini yapmaktan geri durmamıştır. Onu bir aydın-entelektüel yapan da bu cesaretidir.

Gün Olur Asra Bedel, Dünya edebiyatının seçkin romanlarından biridir. Burada hikâye 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, bir gazi olan Yedigey karakteri üzerinden aktarılmıştır. Kazakistan bozkırlarında küçük bir tren istasyonu ve 6-7 evden oluşan bir köyde yaşananlar güçlü psişik-sosyolojik tahlillerle okuyucuya sunulmuş. Hikâye istasyonun en deneyimlisi Kazangap’ın cenaze gününü anlatıyor görünse de ana kahraman Yedigey’in hayat hikâyesi ekseninde dönüyor. Ancak bu sadece işin görünen yüzüdür. Asıl vurgulanan komünist baskıcı sistemin insanları nasıl dönüştürdüğüdür.

Roman düşünce hayatımıza kattığı “Mankurtlaşma” kavramıyla da epey şöhret kazanmıştır. İlginç olan komünist Rusya’da, hem de Stalin döneminde Marks’ın yabancılaşma teorisinin nasıl tersine çevrildiğini görmektir. Romanda anlatılan Nayman Ana Efsanesinde, oğlunun esir alınıp işkenceyle geçmişi unutturulmuş ananın oğlu tarafından öldürülmesi anlatılıyor. Savaşçı oğul işkenceyle mankurtlaştırılarak annesini tanımaz hale getirilirken devlet eğitiminden geçen bazı karakterlerin de başka bir şekilde kendi kültürüne ve ailesine yabancılaştırılması örnekleri esere serpiştirilmiştir. Yazar romanda sistemin yanlışlarını geçici dönemlere ve bazı işgüzar memurların marifetine bağlıyor görünmekle beraber özellikle eğitim sisteminin insanları nasıl mankurtlaştırdığına odaklanmamızı ister. Kendi babası da Stalin’in “temizlik” harekâtı sırasında öldürülen Aytmatov bu romanla adeta kendi hikâyesini de anlatmıştır.

Dili oldukça akıcı, hikâye sürükleyici, edebi açıdan doyurucu bir eser. Henüz Aytmatov ile tanışmayanlar için iyi bir başlangıç olabilir.

Not: Bu kitabı KIZÇEV Kütüphaneden bulabilirsiniz.

Modernleşen Türkiye’nin Tarihi – Erik Jan Zürcher

Jürcher, hatırı sayılır birçok üniversitede çalışmış saygın bir tarihçi. “Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü Türkiye Bölümü” başkanlığı yapan araştırmacı uzun yıllar hazırlayıp, geliştirdiği ders notlarını bu eserde bir araya getirmiştir. 1800’lerin başından 1990’lara kadar Türk modernleşmesini ele almıştır.

Kitap klasik kronolojik tarih anlatısından ibaret değil. Bu dönemdeki ana ekonomik, sosyal ve entelektüel değişimleri de incelemektedir. 3. Selim, 2. Mahmut, 2. Abdülhamit, İttihat-Terakki, Atatürk, Tek Parti yılları, Adnan Menderes, Demokrat Parti yılları ve Özal kitabın incelediği dönemde öne çıkan başlıklardır. Eser maalesef tarihin bizim için “tekrar eden hatalardan ibaret” olduğunu gözler önüne seriyor. Sağ ya da sol ideolojilerin yücelttikleri politik dönemlerin “başka” gözlerle incelenmesi çoğu okuyucu için şaşırtıcı olabilir. Mesela Osmanlı’dan şeriat sistemi çıkar mı? Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki İttihatçı damarın nasıl ezildiği? Atatürk inkılapları olarak bilinen hemen her şeyin Osmanlı’da başlayan Cumhuriyetle devam eden bir yenileşmenin parçası olduğu! Menderes, Demirel, Özal yıllarının ilk ve son dönemleri arasındaki farklılıklar nelerdir? Hala devam eden elitizm ve aciliyetçilik sorunlarımızın kökeninde nelerin olduğu? Dünya’daki gelişmelerin anlaşılmadan Türkiye’nin anlaşılamayacağı bu kitabın bizimle tartıştığı bazı konulardır.  

Resmi tarih söylemi dışında bir şeyler okumak isteyenler için kesinlikle tavsiye edilir. Oldukça geniş bir dönemi aldığı söylenebilir. Özellikle yakın dönem tarihini merak edenler için seçimler, sağ-sol-milliyetçi-İslamcı partilerin politikaları, ekonomideki çalkantılar, basındaki değişimler her dönem için tekrardan ele alınıyor. Yaklaşık 500 sayfadır. Dili hemen her düzeyde okuyucuya uygundur. Konuları sosyal yönleriyle tahlil etmesi kitaba ciddi bir entelektüel yorum gücü kazandırmıştır.

 

Not: Bu kitabı KIZÇEV Kütüphaneden bulabilirsiniz.

Modernleşen Türkiye’nin Tarihi – Erik Jan Zürcher

Jürcher, hatırı sayılır birçok üniversitede çalışmış saygın bir tarihçi. “Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü Türkiye Bölümü” başkanlığı yapan araştırmacı uzun yıllar hazırlayıp, geliştirdiği ders notlarını bu eserde bir araya getirmiştir. 1800’lerin başından 1990’lara kadar Türk modernleşmesini ele almıştır.

Kitap klasik kronolojik tarih anlatısından ibaret değil. Bu dönemdeki ana ekonomik, sosyal ve entelektüel değişimleri de incelemektedir. 3. Selim, 2. Mahmut, 2. Abdülhamit, İttihat-Terakki, Atatürk, Tek Parti yılları, Adnan Menderes, Demokrat Parti yılları ve Özal kitabın incelediği dönemde öne çıkan başlıklardır. Eser maalesef tarihin bizim için “tekrar eden hatalardan ibaret” olduğunu gözler önüne seriyor. Sağ ya da sol ideolojilerin yücelttikleri politik dönemlerin “başka” gözlerle incelenmesi çoğu okuyucu için şaşırtıcı olabilir. Mesela Osmanlı’dan şeriat sistemi çıkar mı? Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki İttihatçı damarın nasıl ezildiği? Atatürk inkılapları olarak bilinen hemen her şeyin Osmanlı’da başlayan Cumhuriyetle devam eden bir yenileşmenin parçası olduğu! Menderes, Demirel, Özal yıllarının ilk ve son dönemleri arasındaki farklılıklar nelerdir? Hala devam eden elitizm ve aciliyetçilik sorunlarımızın kökeninde nelerin olduğu? Dünya’daki gelişmelerin anlaşılmadan Türkiye’nin anlaşılamayacağı bu kitabın bizimle tartıştığı bazı konulardır.  

Resmi tarih söylemi dışında bir şeyler okumak isteyenler için kesinlikle tavsiye edilir. Oldukça geniş bir dönemi aldığı söylenebilir. Özellikle yakın dönem tarihini merak edenler için seçimler, sağ-sol-milliyetçi-İslamcı partilerin politikaları, ekonomideki çalkantılar, basındaki değişimler her dönem için tekrardan ele alınıyor. Yaklaşık 500 sayfadır. Dili hemen her düzeyde okuyucuya uygundur. Konuları sosyal yönleriyle tahlil etmesi kitaba ciddi bir entelektüel yorum gücü kazandırmıştır.

 

Not: Bu kitabı KIZÇEV Kütüphaneden bulabilirsiniz.

Martı Jonathan Livingston: Richard Bach

Kimileri uyanıkken bile uyumaktadırlar… Gönül gözlerini ve can kulaklarını açmadıkları sürece de uyanamazlar zaten. Özünü tanıyamayanlar, doğumu anlık bir olay gibi nitelendirenler, yetkinleşme istemlerini köreltenler doğmadan ölürler ne yazık ki!

Yayınlandığı hemen her ülkede çok satanlar listesine giren bu eser Amerikalı Bach tarafından kaleme alınmıştır. Martı Jonathan üzerinden insanın kendisini geliştirmesinin önemi ve özgürleşmek için de bilmeye açık olmak gerektiği anlatılmıştır.

Martı Jonathan Livingston çevresindeki kuşlardan farklıdır. O beslenmek için değil uçmak ve dünyayı keşfetmek için uçması gerektiğine inanmaktadır. Dünyayı keşfedip öğrendikçe mutlu olacağına ve hayatına anlam katacağına inanan Martı çevresinde dışlanır. Zorunlu bir seyahate çıkan Jonathan bir süre sonra kendisine kardeş olacak olan Sullivan ile tanışır. Yeni yurdunun cennet olduğunu düşünür. Hayata bakış açısını değiştirecek bilge martı Chiang, Jonathan’a hayat dersleri vermeye başlar ve cennetin bir zaman ya da mekânının olmadığını söyler. Ona öğrenmenin sınırsızlığını öğretir. Öğrenerek kendisini geliştirmesi gerektiği ve bu şekilde gerçek cenneti kendisinin yaratacağını anlatır. Martı Jonathan öyküsü bize kendimizi hiçbir zaman yetersiz görmememiz gerektiği ve her şeyin üstesinden gelebilecek yeteneğe sahip olduğumuzu gösterir. Sürü psikolojisine kapılan martıların (elbette insanların!) özgünlüklerini ve özgürlüklerini kaybettiği hikâyenin diğer bir temasıdır. Martıların sosyal yaşamı tasvir edilirken insan toplumlarının mantığı üzerine düşünmek de elbette mümkün!

Martı Jonathan kısa (96 sayfa) bir öykü. Aforizmalar kitabının da yazarı olan Bach, bu kitapta da güzel aforizmalara yer vermiştir. Edebi ve felsefi açıdan oldukça güzel bir eser. Her düzeyde okuyucuya tavsiye edilir. Kişisel gelişim eserleri kategorisinde de okunabilir.

Not: Bu kitabı KIZÇEV Kütüphaneden bulabilirsiniz.

Martı Jonathan Livingston: Richard Bach

Kimileri uyanıkken bile uyumaktadırlar… Gönül gözlerini ve can kulaklarını açmadıkları sürece de uyanamazlar zaten. Özünü tanıyamayanlar, doğumu anlık bir olay gibi nitelendirenler, yetkinleşme istemlerini köreltenler doğmadan ölürler ne yazık ki!

Yayınlandığı hemen her ülkede çok satanlar listesine giren bu eser Amerikalı Bach tarafından kaleme alınmıştır. Martı Jonathan üzerinden insanın kendisini geliştirmesinin önemi ve özgürleşmek için de bilmeye açık olmak gerektiği anlatılmıştır.

Martı Jonathan Livingston çevresindeki kuşlardan farklıdır. O beslenmek için değil uçmak ve dünyayı keşfetmek için uçması gerektiğine inanmaktadır. Dünyayı keşfedip öğrendikçe mutlu olacağına ve hayatına anlam katacağına inanan Martı çevresinde dışlanır. Zorunlu bir seyahate çıkan Jonathan bir süre sonra kendisine kardeş olacak olan Sullivan ile tanışır. Yeni yurdunun cennet olduğunu düşünür. Hayata bakış açısını değiştirecek bilge martı Chiang, Jonathan’a hayat dersleri vermeye başlar ve cennetin bir zaman ya da mekânının olmadığını söyler. Ona öğrenmenin sınırsızlığını öğretir. Öğrenerek kendisini geliştirmesi gerektiği ve bu şekilde gerçek cenneti kendisinin yaratacağını anlatır. Martı Jonathan öyküsü bize kendimizi hiçbir zaman yetersiz görmememiz gerektiği ve her şeyin üstesinden gelebilecek yeteneğe sahip olduğumuzu gösterir. Sürü psikolojisine kapılan martıların (elbette insanların!) özgünlüklerini ve özgürlüklerini kaybettiği hikâyenin diğer bir temasıdır. Martıların sosyal yaşamı tasvir edilirken insan toplumlarının mantığı üzerine düşünmek de elbette mümkün!

Martı Jonathan kısa (96 sayfa) bir öykü. Aforizmalar kitabının da yazarı olan Bach, bu kitapta da güzel aforizmalara yer vermiştir. Edebi ve felsefi açıdan oldukça güzel bir eser. Her düzeyde okuyucuya tavsiye edilir. Kişisel gelişim eserleri kategorisinde de okunabilir.

Not: Bu kitabı KIZÇEV Kütüphaneden bulabilirsiniz.